Demir Özlü’nün 1984’te Behçet Aysan’a yazdığı mektup: ‘Türk edebiyatının en büyük sorunu dünya akımlarıyla karşılaÅŸmak ve hesaplaÅŸmak’
|‘Güzel mektubuzu ve ÅŸiir kitabınız ‘Sesler ve Küller’i aldım. DoÄŸrusu genç ÅŸairlerin çok uzakta olan beni unutmaması, sizin gibi baÅŸkalarının da hatırlaması bana büyük bir mutluluk sunmaktadır.’13 Åžubat Cumartesi günü hayatını kaybeden ve yasaklı olduÄŸu ülkesine uzunca bir süre dönemeyen yazar Demir Özlü, 1993 Madımak Katliamı’nda öldürülen ÅŸair Behçet Aysan’a yazdığı mektuba bu cümlelerle baÅŸlıyor.22 Aralık 1984 tarihinde kaleme aldığı mektubunda Özlü, Aysan’a aynı yıl YaÅŸar Nabi Nayır Åžiir Ödülü kazandıran ‘Sesler ve Küller’* kitabı üzerine deÄŸerlendirmelerde bulunuyor.Aysan’a ‘KardeÅŸim’ diye seslendiÄŸi mektubunda Özlü, Sesler ve Küller’deki ÅŸiirleri severek okuduÄŸunu ve ÅŸiirleri baÅŸarılı bulduÄŸunu söylüyor.Özlü, ‘Artistik, duygulu ve kapalı’ gibi benzetmeler yaptığı Aysan’ın ÅŸiirleri için, ‘Fazlaca expressionist / anlatımcı olmadığı için de üzerinde çokça ÅŸeyler söyleyemiyorum, yazamıyorum. Ama ilk elde, ÅŸiirinizin bütün folklorik ögelerden arınmasını temenni ederim -benim fikrim sorulursa’ ifadelerini kullanıyor. Stockholm’den İstanbul’a uzanan dostluk Türk edebiyatına büyük katkıları olan Özlü ve Aysan bugün hayatta deÄŸil.1979’da Stockholm’e yerleÅŸen ve 12 Eylül Darbesi sonrasında da vatandaÅŸlıktan çıkarılan Özlü ülkesine ancak 1989’da dönebildi.12 Mart’tan sonra tutuklanan Aysan da öğrenim gördüğü tıp fakültesine ara vermek zorunda kaldı, cezaevinde yattı. Aysan, 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal ÅŸenlikleri kapsamında gittiÄŸi Sivas’ta Madımak Oteli’nde 32 aydın ve sanatçı ile birlikte yakılarak öldürüldü.Dramaturg, ÅŸair ve yazar Eren Aysan, ölümü sonrasında Özlü’nün, babası Behçet Aysan’a yazdığı bir mektubu BBC Türkçe ile paylaÅŸtı.Özlü ile yalnızca bir kere Stockholm’de görüştüğünü belirten Eren Aysan, bu buluÅŸmasında Özlü’nün İstanbul’dan, ölen dostlarından, babasından ve 1995 yılında PKK’nın bombalı saldırısında hayatını kaybeden ÅŸair ve yazar Onat Kutlar’dan söz açtığını anlatıyor: ‘Görüşmemizde babamla Stockholm’deki buluÅŸmasından da söz etmiÅŸti. 80’li yılların ortalarında babam ve doktor arkadaÅŸları NÜSHED’i (Nükleer SavaÅŸa Karşı Hekimler DerneÄŸi) kurmuÅŸ ve bu nedenle yargılanmışlardı. Bu hukuk garabetinden kısa bir süre sonra da derneÄŸin uluslararası kongresi için Stockholm’e gitmiÅŸlerdi. Demir Bey siyasi yasaklıydı o dönem.’ ‘Bir belge, bir duygu tohumu, bir iz’ 90’lı yılların başında Özlü’nün yasağının kalkmasıyla birlikte ikilinin İstanbul’da da bir araya geldiÄŸini belirten Eren Aysan, babası ile Özlü’nün dostlukları boyunca aralıklarla da yazıştıklarından bahsediyor. Eren Aysan’da bulunan Özlü imzalı mektupların ilki 9 Aralık 1983 tarihli; sonuncusu ise 11 Åžubat 1991. İlk mektubunda Aysan’a ‘Pek sayın ve sevgili kardeÅŸim Behçet Aysan’ diye hitap eden Özlü’nün bu hitabı daha sonra ‘Sevgili Behçet’e evriliyor.Özlü’nün ölümüyle ‘içini tuhaf bir duygunun sardığını’ belirten Eren Aysan, bahsi geçen mektubu yayımlamak istemesinin sebebini ÅŸu sözlerle açıklıyor: ‘Sanki ardında bir belge, bir duygu tohumu, bir iz bırakmıştı bu mektuplarla. Bir zaman düşündükten sonra en azından ÅŸimdilik bir mektubun yayımlanması gerektiÄŸine inandım.’ ‘Bir kentin ÅŸairi olun’ Mektupta Özlü, Aysan’a ÅŸu sözleri yöneltiyor: ‘Öğüt deÄŸil, temenni, dilek: bir kentin ÅŸairi olun: Ankara’nın ya da İstanbul’un. O kentin bütün mistiÄŸini yansıtmaya çalışın. ‘Beyaz Geceler’in en olumladığım anlayış olduÄŸunu buraya kaydetmek isterim.’ ‘Türk yazını kendi üstüne kapalı bir yazındır’ Bu kiÅŸisel deÄŸerlendirmelerin ardından ise Özlü, mektubunda Türk edebiyatına evrensel çapta karşılaÅŸtırmalar yapıp birtakım eleÅŸtiriler getiriyor: ‘İstanbul ve Ankara’daki yazınsal iktidar ne yazık ki bir ÅŸey ifade etmemektedir. Oradan görüldüğü gibi deÄŸildir. Türk yazını -ne yazık ki- fazlasıyla kendi üzerine kapalı bir yazındır. ‘Anadolu Beylikleri”Kendisinin yazınsal iktidarda yer almak istemediÄŸini, kendi isteÄŸinin dışında yer alması durumunda ise iktidar alanının çok demokratik, kozmopolit ve biraz kargaÅŸacı olacağını belirten Özlü mektuba şöyle devam ediyor: ‘Ben genç kuÅŸağın ÅŸiiriyle ilgilendim. Yeni, taze, dinamik bir ÅŸiirin geldiÄŸini de, genel sözcüklerle bir iki defa yazdım. Fakat sizleri o denli büyük güçlükler bekliyor ki…’Bu güçlüklere deÄŸinen Özlü, o günlerde dünyada 70 yaÅŸ çevresinde büyük bir ÅŸairler kuÅŸağının yer aldığını, Polonyalı, Macar, Çek, Meksikalı ya da baÅŸka uluslardan bu ÅŸairlerin gençliklerinde sürrealizme ilgi duyduklarının altını çiziyor.Daha genç ÅŸairleri daha az tanıdığını ama tanıdığı kadarıyla da bu ÅŸairlerin dünya görüşü olarak Heiddeger felsefesiyle, Nietsche felsefesiyle, düşünsel ya da estetik sistemlerle, Adorno ve futürizm ile hesaplaÅŸtığını söyleyen Özlü ÅŸu satırları yazıyor: ‘Türkiye’deki genç ÅŸair nelerle hesaplaşıyor: içinde yaÅŸadığı ortamla, toplumla, buna eklenen bazı ÅŸeyler var sonra: duygular -duygusal derinlik-, deyiÅŸ ustalığı, ÅŸiir geleneÄŸinin verdiÄŸi deyiÅŸ öğeleri.’ ‘Orada sosyolojik romanla, mevcut ÅŸiirin sürmesini istiyorlar’ Bu hesaplaÅŸmanın ÅŸiir ortamı ve genç ÅŸairler kuÅŸağı için yeterli olmadığı görüşünü savunan Özlü, ‘Onların ters ya da doÄŸru hesaplaÅŸacağı düşünsel ya da estetik sistemler gereklidir. Nazım, fütürizmde önemli ölçüde, Yahya Kemal de Moreas’ın getirdiÄŸi estetikle, boÄŸuÅŸmuÅŸ ve yoÄŸrulmuÅŸtur’ diye yazıyor.Garip akımı için ise ‘Daha sonra Türkiye’den sınırdışı edilen büyük entelektüel Erol Güney, Fransız ÅŸiirinin -sürrealizm sonrası- bütün verilerini, onların faydalanmasına sunmuÅŸtur’ diyen Özlü ÅŸu ifadelerle mektubuna devam ediyor: ‘Biz 1950’lerde, bir iki kiÅŸi, sürrealizmin ve egzistansiyalizmin hesaplaÅŸmasına giriÅŸmek istedik. BeÄŸenmediler. Rahatları kaçtı. Edebiyat ortamını yeniden dışarıya kapattılar. Orada sosyolojik romanla ve mevcut geleneÄŸin sürmesi olan bir ÅŸiirle yetinmek istiyorlar. Bütün bunlara kapalı kafaların, 1844 El Yazıları’nı vs. anlayabileceÄŸini sanmam ben.’Sonuç olaraksa bu satırlardan hareketle Özlü, Türk edebiyatının en büyük sorunun, ‘dünya akımlarıyla karşılaÅŸmak ve hesaplaÅŸmak’ olduÄŸunu söylüyor. ‘Ne acı ki, o ÅŸair bir ortaçaÄŸ yangınında öldürüldü’ Mektubun BBC Türkçe aracılığıyla yayımlanmasına izin veren Özlü ailesine teÅŸekkür eden Eren Aysan, mektuplarda Özlü’nün Aysan’a karşı takındığı tavra iliÅŸkin ise ÅŸunları söylüyor: ‘Bir yazarın, kendinden yaşça hayli küçük ama olgunlaÅŸma sürecine girmiÅŸ bir ÅŸaire, yönlendirici yaklaşımının ne büyük kıymette olduÄŸunun ayrımına bir kere daha vardım. Ne acı ki o ÅŸair daha sonra bir ortaçaÄŸ yangınında öldürüldü.’* Behçet Aysan, 1984 YaÅŸar Nabi Nayır Åžiir Ödülü’nü ‘AteÅŸi Çalmak İçin’ isimli dosyasıyla kazandı ve bu dosya daha sonra ‘Sesler ve Küller’ adıyla kitaplaÅŸtı. Kitap ayrıca 1986 Ceyhun Atuf Kansu Åžiir Ödülü’ne ve 1987 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü’ne de layık görüldü.
Bir önceki yazımız olan Ulaş Merkez Camisi'ne destek veren hayırseverlere teşekkür plaketi başlıklı makalemizde Bilal Başer, Güncel ve Hürriyet hakkında bilgiler verilmektedir.